BIGUMIGU'dan Ceren'in sorularina verdigim
YOUYOUME'ye dair cevaplar:
YOUYOUME'ye dair cevaplar:
1 -
Hiç üzerine bol ya da küçük gelen bir kıyafet değiştirdin mi?
Değiştirmez
olur muyum? Insanlar beden beden! Pantalonun fermuarini kapatamadigim
da oldu, iki ayagimin tek bir ayakkabıya sigacagi ayakkabının
icinde yüzdügüm de. Benim ayakkabılarıma girmeye calisan
kirkalti numara ayakları olan kisinin yasadigini düsünün! Son
derece sıradan bedensel farkliliklarin ne kadar büyük farklılıklar
oldugunu o zaman anlıyor insan. Gerci beni etkileyen fiziksel
farklılıklardan ziyade, kıyafetlerin yarattigi psikolojik farklar.
Öylesine basit bir hareket ile kısa süreliğine kendini bir
başkası sanmak, hayati farklı bir ruh hali ile algılamak, dünyaya
başka bir bir pencereden bakiyor olma hissi çok keyifli. Perspektif
degisikliginin hiç de zor birşey olmadigini deneyimletiyor bu proje
insana.
2 -
Fotoğraf çekimlerinde komik anlar yaşanıyor mu? Mesela öyle bir
olayı kısaca anlatabilir misin?
YOUYOUME'nin
ilk akla getirdiği sıfat 'komik', ki gercekten insanin yüzünde
bir gülümsemeye sebep olan özelliği var bu projenin, ama
yasadıklarımı ben asil 'hassas' ve 'duyarlı' sıfatları ile
tarif etmeyi tercih ediyorum. Çok alakasız gelebilir ama belki de
'kutsal' sıfatıyla. Neden mi? Hakkaten neden?
Sanıyorum
hiç tanımadıgın bir kisiye yaklaşmak, onunla iletisime gecmek ve
hatta bir süreliğine karsılıklı kılık değiştirmek hassas ve
duyarlı olmayı gerektirdiği icin. Peki neden 'kutsal'? Iki insanin
birbirine hassas, duyarlı ve saygili bir sekilde yaklaşması kutsal
bir iliski yaratıyor olmalı da ondan. Evet sanıyorum sebep bu.
Olumsuz,
rahatsız oldugum bir deneyimim oldu mu?
Hayır
olmadı. Yani herhangi bir sekilde saygısız bir tavırla
karsılasmadım. Aksine kıyafetlerim degistirdigim herkes ile, ama
herkes ile aramızda derin ve sakli ama son derece degerli ve güçlü
bir bağ olustugunu düşünüyorum.
Erkeklerin
veya farkli toplumlarda yasayan kizlarin da benzer deneyimleri var
midir, yoksa bu Türkiye'de, benim sosyal ortamimda yasanmis birsey
midir bilemiyorum, ama biz cocukluk, ergenlik, ve hatta üniversite
yıllarında kardeşlerim, kuzenlerim ve arkadaşlarımla kıyafet
değiştirirdik. Sebepli veya sebepsiz. Sevdiğim, kendime yakin
hissettiğim kisilerin kıyafetlerini giymekten, bir o kadar da,
onları kendi kıyafetlerimle görmekten çok keyf alırdım.
Sanıyorum bu projenin temelinde o yasanmıslıklarin bende yaratmış
olduğu sıcacık duygular var. Ve sanıyorum perspektif
değiştirmekten aldığım haz.
Neden
perspektif değiştirmekten haz aldigima gelince. Eleştirel düşünme
yetenegi insanin perspektif değiştirebilme yeteneginin bir ürünü,
yani empati kabiliyetinin, kendini başka birinin yerine koyup, onun
gözünden, onun perspektifinden, penceresinden dünyaya ve olaylara
bakabilmesinin. Muhakeme yetisi ile empati birbiri ile son derece
iliskili olan iki insana dair kabiliyet. Düşünmekten, eleştirel
düsünceden haz alan biri olarak, perspektif degisimi gerektiren,
motive eden her aktivite benim ilgimi çeker.
3 -
Hatırladığın en değişik kıyafet hangisiydi? Ya da kıyafet
değilse en unutmadığın kişi kimdi bu projede tanıştığın?
Ben
'superlative'lerle düşünmekten ve yasamaktan hoşlanmıyorum. Yani
'en'lerin hayatımda pek bir yeri yok. 'En' kelimesini kullandigimda
'dikkat' zili calar bilincimde. Onun yerine 'her' seye, 'her' anima,
'her' iliskime deger vermeyi tercih ediyorum. Artık her birine ne
kadar zaman ayırabilirsem, ayırmayi tercih edersem. Iliskilerime
ayirdigim süreyi hakki ile yasamak benim icin en önemlisi. Bu
tanimadigim biri ile sokakta üc dakikalik cene calmak icin de,
sevdigim insanlarla günlük hayati paylasirken de, saatler süren
son derece yogun duygusal veya entellektüel karsilasmalar icin de
geçerli. Yani yasamış oldugum her YOUYOUME iliskisi benim icin
kendine özgü bir sekilde degerli. Üstelik sadece kiyafet
degistirdigim degil, benimle kıyafet değiştirmek istememis
olanlarla yasadiğim kisa iliskiler de son derece değerli.
Mesela.
Bir öglen. Havanin yavas yavas isinmaya basladigi bir bahar günnünün
öglen saatleri. Barselona'da bir yerel pazarin girisindeki bir
bankta yasli bir kadin oturuyor. Günesin tadini cikariyor belli.
Birlikte calistigim fotografci Dorothee Elfring ve ben, bu kadinin
oturdugu bankin biraz ilerisindeki banka oturduk. Biz de gözümüzü
yumup, portakal renginin icimizi isitmasinin tadini cikarmaya
basladik.. Ben o an o sadece kahverengi kiyafetler giymis olan yasli
Katalan kadinla ayni seyi yapiyor olmanin 'birliktelik' hali ile onun
kim oldugunu merak ettim. Sorsam mi, diye gecti icimden. Ingilizce
bilmiyor oldugunu düsünüp, icimi isitan portakal rengi isikta
oyalanmayi tercih ettim. Bes on dakika sonra, sanki onu ismarlamisim
gibi, bir Katalan tanidigim omuzuma dokundu. Pazara gelmis. Ben hemen
ondan YOUYOUME'yi o kadina anlatmasini ve benimle kiyafet degistirmek
isteyip istemedigini sormasini rica ettim. Yaninda durup merakli
gözlerle, sanki ben konuşuyormuşum gibi yasli kadinin gözlerine
heycanla bakiyordum. Gözleri sanki “evet” diyecekti ki basini
salladi ve “hayir” dedi. Sonra uzun uzun konustu. Yavas yavas.
Muhtemelen neden istemedigini acikliyordu. Konusurken sanki kendi
kendini ikna edecek ve 'evet' diyecek oldu. Pesinden tekrar vazgecti.
Sonra arkadasim neler söyledigini tercüme etti bize. Nasil
düsünememistim! Kiyafet giymek ve cikarmak, onun icin ciddi, kolay
olmayan günlük bir aktiviteydi. Egilmek, dogrulmak, ayakkabisini,
corabini giyip cikarmak, kolay degildi. Zaten sabah bir, aksam bir,
üzerini degistirmesi gerekiyordu. Bir kere daha cok yorucu olacakti.
Projeyi duyunca icinde bir heycan yasadigini ben gözümle izledim,
ancak bedeni bu garip ama keyifli olabilecek aktiviteyi yasamasina el
vermiyordu. Ben orda kahverengi kiyafetler icindeki o kadini sevdim.
Ve hala severim.
Mesela.
Bir cafede oturuyoruz. Hos bir adam girdi iceri. Daha dogrusu
Dorothee dikkatimi ona cekip “Ne kadar karizmatik!” dedi.
Dorothee ile iki bakis bir gülücük ve ben hemen sormaya gittim.
Proje hafif bir gülümseme yaratti yüzünde, ve 'neden olmasin'
dedi. Cekingen bir sekilde “olur” dedi. Dorothee hakliydi, hafif
hüzünlü bakisi, gülümsemesindeki duruluk pek bir güzeldi.
Kiyafetlerimizi degistirecegimiz bir yer aradik. Cafe'nin yaninda bir
dans stüdyosu vardi. Oraya girip sorduk. Kiyafetlerimizi
degistirirken, ben onun bir kolunun takma oldugunu farkettim.
“Kollarimizi da degistirelim mi?” diye sordum, riskli bir soru
sormus olmanin bilincinde bakislarini yakalamaya calisarak. Hislerim
beni yaniltmamisti, hüzün ve duruluguna esprili bir kisilik eslik
ediyordu. “Ama sen kendi kolunu bana vermekte cok zorlanirsin!”
dedi. Hakliydi. Sevdim.
Bir
konferansta autoetnografi konulu bir konusma dinliyordum. Kendi
hayatina etnografik bir bakisla gerceklestirilen arastirma. Holywood
yildizlarini andiracak güzellik ve bakimlilikta, ancak epeyce yasli
oldugunu zannetigim kadının hiç de yaşlı olmadigini, on yıl
kadar önce baslayan bir hastalıkla son derece hızlı yaşlanıyor
oldugunu öğrendim. Konuşmanın son derece dürüst ve icten olusu
bütün dinleyicilerin pür dikkat dinlemesine sebep olmuştu. Baska
bir hayatta yasananlar insanin icine isliyordu. Konuşma sonunda ona
YOUYOUME'den bahsettim. Büyük bir keyifle kabul etti. Nerde? En
rahatı otelime gelmeniz dedi. Ögleden sonrası icin randevulaştık.
Otele gittigimizde onu otelin terasında etrafını sarmalamış bir
dizi insanla muhabbet ederken bulduk. Sen sakrak, hos muhabbet bu
kadının seytan tüyü vardi. Otel calisanlari inanılmaz ilgiliydi
ona karşı. Beni görür görmez siki siki elimi tuttu ve
etrafındakilere projeyi anlattı büyük bir keyifle ve kahkahalar
atarak. İzinlerini istedi ve biz lobiye geçtik. Chris Schaal önce
kendi kıyafetlerimizle fotografimizi çekti. Sonra odasına gidip
kıyafetlerimizi değiştirmeye başladık. Çok özür dileyerek,
pantolonunu vermek istemediğini söyledi, bu hastalik bazi konularda
çok zorluyormus, cok terledigi icin pantalonu biraz islakmis. Ben
hemen anladım. Daha dogrusu anladigimi tahmin ediyorum. “Önemli
olan birlikte yasadigimiz bu an. YOUYOUME bu 'garip ve özel' ana bir
bahane. Kuralları koyan biziz, kuralları bozacak olan biziz”
dedim. Gülümsedi. Yüzünün rengi attigina, bedeni çöktüğüne
şahit oldum. Belki de odasına ulasmis olduğu icin yorgunluğuna
izin vermişti. Özür dileyerek bir ikinci fotograf cekimi icin
asagiya inemiyecegini söyledi. Sevdim.
4 -
Proje blogdaki gibi 2015 yılında mı başladı yoksa biraz daha
detayı var mı? İşte "şöyle bir olay sonrası bu proje
oluşmaya başladı" gibi bir anın var mı proje başlangıcıyla
ilgili.
Bu
fikir ne zaman ilk olarak düştü aklıma hatırlayamıyorum.
Projelerimin cogunun kuluçka dönemleri uzun olur. Fikirler
projelere dönüşmeden önce farklı olay, durum ve karsilasmalardan
beslenerek gelişir. Veya gelişemez, mücürüm kalır.
Gelişirlerse, ki bunda şansın yaver gitmesinin de önemli bir payi
oldugunu düşünüyorum, bir zaman gelir ve bir proje doğar. Bu
projenin doğduğu ani, yani bu fikrin tetiklenip projeye dönüştüğü
ani hatırlıyorum, bir kongrede, ancak fikrin zihnime düştüğü
an hakkında hiç bir fikrim yok. Hatırlayamam benim icin ilginç
bir durum, çünkü benim icin bir fikrin benliğimde oluştuğu an
son derece kıymetlidir.
11.
Qualitative Inquiry Kongresi icin Champaign-Urabana'daydim, Amerika
Illinois'de. Kongre, festival, ve sempozyumlarda çok zaman yasadigim
bir duygu ile dünyanın pek çok yerinden hazırlanıp, organize
olup, bir araya gelmiş bu pek çok
insani meraklı gözlerle izliyorum. Durup dinlenmeden, ara verip
geceleri uykuya zaman ayırmadan, bu insanları tanımak istiyorum.
Neler düşünüyor, neler biliyor, neler yapıyorlar hayatlarında?
Bese bölünüp ayni anda bes farklı mekanda, bes farklı kisi ile
muhabbet edebilmek istiyorum. 'Dans ve Yazı' konulu bir calistaya
katılıyorum. Onbeş yirmi kisiyiz. Tanidigim bir katilimci profili
degil. Grubun yaklaşık yarisi zenci. Yine grubun yaklaşık yarisi
fazlaca yapılı. Dans camiasinda zayıflara dahil olmadigin kesin,
bu grupta ise en zayıf benim. Bazı katilimciler benim iki ve hatta
üc kati cüsseme sahip. Daire oluyoruz. Bütün workshop boyunca tam
karşımda oturan uzun boylu, gülümseyince dişleri bembeyaz inci
gibi parlayan zenci bir erkeğin dünyaya sıcacık bakan bakislari
ile karşı karşıyayim. Kısa egzersizler yapıyor, yazılar
yazıyoruz. Herkes son derece motive ve hiç tahmin edemiyeceğim
kadar basarili. Ben insanları izlemekten workshoba konsantre
olamıyorum. Gruptaki insanları, giydikleri kiyafetlerden ne
yediklerine, kimlerle yasadiklarindan hangi rüyaları gördüklerine
kadar ciddi ciddi merak ediyorum. Calistay bittiğinde, adinin James
oldugunu öğreneceğim, bütün calistay boyunca karşımda oturmuş
olana kisiye yaklaşıp YOUYOUME diye bir projeden bahsediyorum.
James kahkaha ile karsilik veriyor ve “tamam” diyor. Biz ertesi
gün icin randevulasiyoruz.
STEHBLUES
isimli projemi belgesellemek üzere Amerika'ya gelmiş olan Chris
Schaal'in o an orda olmasının, ve rica ettigimde fotografimizi
çekmeyi kabul etmesinin bu fikrin projeye dönüşmesindeki rolü
illa ki büyük. Ertesi gün Chris önce James ve beni kendi
kıyafetlerimizle fotoğraflıyor. Sıra geliyor kıyafetlerimizi
değiştirmeye. James benim kıyafetlerimi giymenin imkansız
olduguna karar veriyor. Tuvalette kendi kıyafetlerini cikartip bana
veriyor. “Acele etmenize gerek yok, ben tuvalette kitabımı
okuyorum” diyor. Ben bir süreliğine James'in kıyafetlerine
bürünmüş olmanın tadını cikariyor, kendimin James olduguna
inaniyorum. Böylece ben ilk defa hiç tanimadgim biriyle kıyafet
değiştirmiş oluyorum. Bu deneyim ile, sevdiğin insanlarla kıyafet
değiştirme eylemini ters cevirmiş, başka birinin kıyafetlerini
giyip, kisa bir süreliğine de olsa kendini onun yerine koymanın,
onu sevmek icin keyifli bir baslangic oldugunun ayrımına varmış
oluyorum. Bir projenin insanları sevmeme sebep olmasından daha
degerli ne olabilir?
5 -
YOUYOUME WORLD nedir?
Bir
taraftan Dorothee ile her cuma YOUYOUME icin kendimizi yollara,
sokaklar, halka acik mekanlara atıyoruz, bir taraftan da zaman
ilerledikçe bu projenin doğal bir gelişiminin olması gerektiği
hissi yaşıyorum. Projenin odağında oldugum bariz, çünkü
herkesle kıyafet değiştiren benim, ancak bunun böyle kalmaması
gerektiği de bariz. Nasıl James ile cekilen ilk fotograf, bir
anlamda prototiptiyse, yani böylesi bir düsüncenin uygulamaya
gecirilebileceginin ispatiydiysa, ortak paydası ben olan bütün bir
fotoğrafların da bir ortak prototip oldugunun ayrımına vardım
bir gün. Kim icin, neyin prototipi? Insanlık icin, küçük
oyunlardan, perspektif değiştirmekten keyf alabilen, bilmedikleri
bir şeyi denemekte bahaneler bulmaktansa “Hadi bir deneyelim”
diyebilecek özgürlüğe sahip insanlar icin. Neyin mi prototipi?
Kücük deneyimlerle, kısa süren temaslarla, hafiften değiştirilen
perspektif degisiklikleri ile dahi, insanin başka bir insana karşı
sevecen duygular beslemeye başlayabileceğinin. Onun icindir ki,
YOUYOUME WORLD baslikli konsepti geliştirdik. Merak ettiginiz
insanlarla, tanidiginiz ve tanimadiginiz, kıyafetlerinizi değiştirip
bu deneyiminizi bizimle paylasirsaniz, hem projenin blogunda, hem de
sergi de sergiye dahil olabilirsiniz. Bunun icin kiyafetlerinizi
degistirmeden önce ve sonra, en az iki fotografinizi ihtiyacimiz
olacak. Bir de YOUYOUME deneyiminizi bize anlatan birer cümle.
Fotograf cümleleriniz icin email adresi: ninel.cam@gmail.com