Mittwoch, 14. Februar 2018

YOUYOUME - TR


BIGUMIGU'dan Ceren'in sorularina verdigim 
YOUYOUME'ye dair cevaplar:



1 - Hiç üzerine bol ya da küçük gelen bir kıyafet değiştirdin mi?

Değiştirmez olur muyum? Insanlar beden beden! Pantalonun fermuarini kapatamadigim da oldu, iki ayagimin tek bir ayakkabıya sigacagi ayakkabının icinde yüzdügüm de. Benim ayakkabılarıma girmeye calisan kirkalti numara ayakları olan kisinin yasadigini düsünün! Son derece sıradan bedensel farkliliklarin ne kadar büyük farklılıklar oldugunu o zaman anlıyor insan. Gerci beni etkileyen fiziksel farklılıklardan ziyade, kıyafetlerin yarattigi psikolojik farklar. Öylesine basit bir hareket ile kısa süreliğine kendini bir başkası sanmak, hayati farklı bir ruh hali ile algılamak, dünyaya başka bir bir pencereden bakiyor olma hissi çok keyifli. Perspektif degisikliginin hiç de zor birşey olmadigini deneyimletiyor bu proje insana.



2 - Fotoğraf çekimlerinde komik anlar yaşanıyor mu? Mesela öyle bir olayı kısaca anlatabilir misin?

YOUYOUME'nin ilk akla getirdiği sıfat 'komik', ki gercekten insanin yüzünde bir gülümsemeye sebep olan özelliği var bu projenin, ama yasadıklarımı ben asil 'hassas' ve 'duyarlı' sıfatları ile tarif etmeyi tercih ediyorum. Çok alakasız gelebilir ama belki de 'kutsal' sıfatıyla. Neden mi? Hakkaten neden?
Sanıyorum hiç tanımadıgın bir kisiye yaklaşmak, onunla iletisime gecmek ve hatta bir süreliğine karsılıklı kılık değiştirmek hassas ve duyarlı olmayı gerektirdiği icin. Peki neden 'kutsal'? Iki insanin birbirine hassas, duyarlı ve saygili bir sekilde yaklaşması kutsal bir iliski yaratıyor olmalı da ondan. Evet sanıyorum sebep bu.

Olumsuz, rahatsız oldugum bir deneyimim oldu mu?
Hayır olmadı. Yani herhangi bir sekilde saygısız bir tavırla karsılasmadım. Aksine kıyafetlerim degistirdigim herkes ile, ama herkes ile aramızda derin ve sakli ama son derece degerli ve güçlü bir bağ olustugunu düşünüyorum.

Erkeklerin veya farkli toplumlarda yasayan kizlarin da benzer deneyimleri var midir, yoksa bu Türkiye'de, benim sosyal ortamimda yasanmis birsey midir bilemiyorum, ama biz cocukluk, ergenlik, ve hatta üniversite yıllarında kardeşlerim, kuzenlerim ve arkadaşlarımla kıyafet değiştirirdik. Sebepli veya sebepsiz. Sevdiğim, kendime yakin hissettiğim kisilerin kıyafetlerini giymekten, bir o kadar da, onları kendi kıyafetlerimle görmekten çok keyf alırdım. Sanıyorum bu projenin temelinde o yasanmıslıklarin bende yaratmış olduğu sıcacık duygular var. Ve sanıyorum perspektif değiştirmekten aldığım haz.

Neden perspektif değiştirmekten haz aldigima gelince. Eleştirel düşünme yetenegi insanin perspektif değiştirebilme yeteneginin bir ürünü, yani empati kabiliyetinin, kendini başka birinin yerine koyup, onun gözünden, onun perspektifinden, penceresinden dünyaya ve olaylara bakabilmesinin. Muhakeme yetisi ile empati birbiri ile son derece iliskili olan iki insana dair kabiliyet. Düşünmekten, eleştirel düsünceden haz alan biri olarak, perspektif degisimi gerektiren, motive eden her aktivite benim ilgimi çeker.



3 - Hatırladığın en değişik kıyafet hangisiydi? Ya da kıyafet değilse en unutmadığın kişi kimdi bu projede tanıştığın?

Ben 'superlative'lerle düşünmekten ve yasamaktan hoşlanmıyorum. Yani 'en'lerin hayatımda pek bir yeri yok. 'En' kelimesini kullandigimda 'dikkat' zili calar bilincimde. Onun yerine 'her' seye, 'her' anima, 'her' iliskime deger vermeyi tercih ediyorum. Artık her birine ne kadar zaman ayırabilirsem, ayırmayi tercih edersem. Iliskilerime ayirdigim süreyi hakki ile yasamak benim icin en önemlisi. Bu tanimadigim biri ile sokakta üc dakikalik cene calmak icin de, sevdigim insanlarla günlük hayati paylasirken de, saatler süren son derece yogun duygusal veya entellektüel karsilasmalar icin de geçerli. Yani yasamış oldugum her YOUYOUME iliskisi benim icin kendine özgü bir sekilde degerli. Üstelik sadece kiyafet degistirdigim degil, benimle kıyafet değiştirmek istememis olanlarla yasadiğim kisa iliskiler de son derece değerli.

Mesela. Bir öglen. Havanin yavas yavas isinmaya basladigi bir bahar günnünün öglen saatleri. Barselona'da bir yerel pazarin girisindeki bir bankta yasli bir kadin oturuyor. Günesin tadini cikariyor belli. Birlikte calistigim fotografci Dorothee Elfring ve ben, bu kadinin oturdugu bankin biraz ilerisindeki banka oturduk. Biz de gözümüzü yumup, portakal renginin icimizi isitmasinin tadini cikarmaya basladik.. Ben o an o sadece kahverengi kiyafetler giymis olan yasli Katalan kadinla ayni seyi yapiyor olmanin 'birliktelik' hali ile onun kim oldugunu merak ettim. Sorsam mi, diye gecti icimden. Ingilizce bilmiyor oldugunu düsünüp, icimi isitan portakal rengi isikta oyalanmayi tercih ettim. Bes on dakika sonra, sanki onu ismarlamisim gibi, bir Katalan tanidigim omuzuma dokundu. Pazara gelmis. Ben hemen ondan YOUYOUME'yi o kadina anlatmasini ve benimle kiyafet degistirmek isteyip istemedigini sormasini rica ettim. Yaninda durup merakli gözlerle, sanki ben konuşuyormuşum gibi yasli kadinin gözlerine heycanla bakiyordum. Gözleri sanki “evet” diyecekti ki basini salladi ve “hayir” dedi. Sonra uzun uzun konustu. Yavas yavas. Muhtemelen neden istemedigini acikliyordu. Konusurken sanki kendi kendini ikna edecek ve 'evet' diyecek oldu. Pesinden tekrar vazgecti. Sonra arkadasim neler söyledigini tercüme etti bize. Nasil düsünememistim! Kiyafet giymek ve cikarmak, onun icin ciddi, kolay olmayan günlük bir aktiviteydi. Egilmek, dogrulmak, ayakkabisini, corabini giyip cikarmak, kolay degildi. Zaten sabah bir, aksam bir, üzerini degistirmesi gerekiyordu. Bir kere daha cok yorucu olacakti. Projeyi duyunca icinde bir heycan yasadigini ben gözümle izledim, ancak bedeni bu garip ama keyifli olabilecek aktiviteyi yasamasina el vermiyordu. Ben orda kahverengi kiyafetler icindeki o kadini sevdim. Ve hala severim.

Mesela. Bir cafede oturuyoruz. Hos bir adam girdi iceri. Daha dogrusu Dorothee dikkatimi ona cekip “Ne kadar karizmatik!” dedi. Dorothee ile iki bakis bir gülücük ve ben hemen sormaya gittim. Proje hafif bir gülümseme yaratti yüzünde, ve 'neden olmasin' dedi. Cekingen bir sekilde “olur” dedi. Dorothee hakliydi, hafif hüzünlü bakisi, gülümsemesindeki duruluk pek bir güzeldi. Kiyafetlerimizi degistirecegimiz bir yer aradik. Cafe'nin yaninda bir dans stüdyosu vardi. Oraya girip sorduk. Kiyafetlerimizi degistirirken, ben onun bir kolunun takma oldugunu farkettim. “Kollarimizi da degistirelim mi?” diye sordum, riskli bir soru sormus olmanin bilincinde bakislarini yakalamaya calisarak. Hislerim beni yaniltmamisti, hüzün ve duruluguna esprili bir kisilik eslik ediyordu. “Ama sen kendi kolunu bana vermekte cok zorlanirsin!” dedi. Hakliydi. Sevdim.

Bir konferansta autoetnografi konulu bir konusma dinliyordum. Kendi hayatina etnografik bir bakisla gerceklestirilen arastirma. Holywood yildizlarini andiracak güzellik ve bakimlilikta, ancak epeyce yasli oldugunu zannetigim kadının hiç de yaşlı olmadigini, on yıl kadar önce baslayan bir hastalıkla son derece hızlı yaşlanıyor oldugunu öğrendim. Konuşmanın son derece dürüst ve icten olusu bütün dinleyicilerin pür dikkat dinlemesine sebep olmuştu. Baska bir hayatta yasananlar insanin icine isliyordu. Konuşma sonunda ona YOUYOUME'den bahsettim. Büyük bir keyifle kabul etti. Nerde? En rahatı otelime gelmeniz dedi. Ögleden sonrası icin randevulaştık. Otele gittigimizde onu otelin terasında etrafını sarmalamış bir dizi insanla muhabbet ederken bulduk. Sen sakrak, hos muhabbet bu kadının seytan tüyü vardi. Otel calisanlari inanılmaz ilgiliydi ona karşı. Beni görür görmez siki siki elimi tuttu ve etrafındakilere projeyi anlattı büyük bir keyifle ve kahkahalar atarak. İzinlerini istedi ve biz lobiye geçtik. Chris Schaal önce kendi kıyafetlerimizle fotografimizi çekti. Sonra odasına gidip kıyafetlerimizi değiştirmeye başladık. Çok özür dileyerek, pantolonunu vermek istemediğini söyledi, bu hastalik bazi konularda çok zorluyormus, cok terledigi icin pantalonu biraz islakmis. Ben hemen anladım. Daha dogrusu anladigimi tahmin ediyorum. “Önemli olan birlikte yasadigimiz bu an. YOUYOUME bu 'garip ve özel' ana bir bahane. Kuralları koyan biziz, kuralları bozacak olan biziz” dedim. Gülümsedi. Yüzünün rengi attigina, bedeni çöktüğüne şahit oldum. Belki de odasına ulasmis olduğu icin yorgunluğuna izin vermişti. Özür dileyerek bir ikinci fotograf cekimi icin asagiya inemiyecegini söyledi. Sevdim.


4 - Proje blogdaki gibi 2015 yılında mı başladı yoksa biraz daha detayı var mı? İşte "şöyle bir olay sonrası bu proje oluşmaya başladı" gibi bir anın var mı proje başlangıcıyla ilgili.

Bu fikir ne zaman ilk olarak düştü aklıma hatırlayamıyorum. Projelerimin cogunun kuluçka dönemleri uzun olur. Fikirler projelere dönüşmeden önce farklı olay, durum ve karsilasmalardan beslenerek gelişir. Veya gelişemez, mücürüm kalır. Gelişirlerse, ki bunda şansın yaver gitmesinin de önemli bir payi oldugunu düşünüyorum, bir zaman gelir ve bir proje doğar. Bu projenin doğduğu ani, yani bu fikrin tetiklenip projeye dönüştüğü ani hatırlıyorum, bir kongrede, ancak fikrin zihnime düştüğü an hakkında hiç bir fikrim yok. Hatırlayamam benim icin ilginç bir durum, çünkü benim icin bir fikrin benliğimde oluştuğu an son derece kıymetlidir.

11. Qualitative Inquiry Kongresi icin Champaign-Urabana'daydim, Amerika Illinois'de. Kongre, festival, ve sempozyumlarda çok zaman yasadigim bir duygu ile dünyanın pek çok yerinden hazırlanıp, organize olup, bir araya gelmiş bu pek çok insani meraklı gözlerle izliyorum. Durup dinlenmeden, ara verip geceleri uykuya zaman ayırmadan, bu insanları tanımak istiyorum. Neler düşünüyor, neler biliyor, neler yapıyorlar hayatlarında? Bese bölünüp ayni anda bes farklı mekanda, bes farklı kisi ile muhabbet edebilmek istiyorum. 'Dans ve Yazı' konulu bir calistaya katılıyorum. Onbeş yirmi kisiyiz. Tanidigim bir katilimci profili degil. Grubun yaklaşık yarisi zenci. Yine grubun yaklaşık yarisi fazlaca yapılı. Dans camiasinda zayıflara dahil olmadigin kesin, bu grupta ise en zayıf benim. Bazı katilimciler benim iki ve hatta üc kati cüsseme sahip. Daire oluyoruz. Bütün workshop boyunca tam karşımda oturan uzun boylu, gülümseyince dişleri bembeyaz inci gibi parlayan zenci bir erkeğin dünyaya sıcacık bakan bakislari ile karşı karşıyayim. Kısa egzersizler yapıyor, yazılar yazıyoruz. Herkes son derece motive ve hiç tahmin edemiyeceğim kadar basarili. Ben insanları izlemekten workshoba konsantre olamıyorum. Gruptaki insanları, giydikleri kiyafetlerden ne yediklerine, kimlerle yasadiklarindan hangi rüyaları gördüklerine kadar ciddi ciddi merak ediyorum. Calistay bittiğinde, adinin James oldugunu öğreneceğim, bütün calistay boyunca karşımda oturmuş olana kisiye yaklaşıp YOUYOUME diye bir projeden bahsediyorum. James kahkaha ile karsilik veriyor ve “tamam” diyor. Biz ertesi gün icin randevulasiyoruz.

STEHBLUES isimli projemi belgesellemek üzere Amerika'ya gelmiş olan Chris Schaal'in o an orda olmasının, ve rica ettigimde fotografimizi çekmeyi kabul etmesinin bu fikrin projeye dönüşmesindeki rolü illa ki büyük. Ertesi gün Chris önce James ve beni kendi kıyafetlerimizle fotoğraflıyor. Sıra geliyor kıyafetlerimizi değiştirmeye. James benim kıyafetlerimi giymenin imkansız olduguna karar veriyor. Tuvalette kendi kıyafetlerini cikartip bana veriyor. “Acele etmenize gerek yok, ben tuvalette kitabımı okuyorum” diyor. Ben bir süreliğine James'in kıyafetlerine bürünmüş olmanın tadını cikariyor, kendimin James olduguna inaniyorum. Böylece ben ilk defa hiç tanimadgim biriyle kıyafet değiştirmiş oluyorum. Bu deneyim ile, sevdiğin insanlarla kıyafet değiştirme eylemini ters cevirmiş, başka birinin kıyafetlerini giyip, kisa bir süreliğine de olsa kendini onun yerine koymanın, onu sevmek icin keyifli bir baslangic oldugunun ayrımına varmış oluyorum. Bir projenin insanları sevmeme sebep olmasından daha degerli ne olabilir?


5 - YOUYOUME WORLD nedir?
Bir taraftan Dorothee ile her cuma YOUYOUME icin kendimizi yollara, sokaklar, halka acik mekanlara atıyoruz, bir taraftan da zaman ilerledikçe bu projenin doğal bir gelişiminin olması gerektiği hissi yaşıyorum. Projenin odağında oldugum bariz, çünkü herkesle kıyafet değiştiren benim, ancak bunun böyle kalmaması gerektiği de bariz. Nasıl James ile cekilen ilk fotograf, bir anlamda prototiptiyse, yani böylesi bir düsüncenin uygulamaya gecirilebileceginin ispatiydiysa, ortak paydası ben olan bütün bir fotoğrafların da bir ortak prototip oldugunun ayrımına vardım bir gün. Kim icin, neyin prototipi? Insanlık icin, küçük oyunlardan, perspektif değiştirmekten keyf alabilen, bilmedikleri bir şeyi denemekte bahaneler bulmaktansa “Hadi bir deneyelim” diyebilecek özgürlüğe sahip insanlar icin. Neyin mi prototipi? Kücük deneyimlerle, kısa süren temaslarla, hafiften değiştirilen perspektif degisiklikleri ile dahi, insanin başka bir insana karşı sevecen duygular beslemeye başlayabileceğinin. Onun icindir ki, YOUYOUME WORLD baslikli konsepti geliştirdik. Merak ettiginiz insanlarla, tanidiginiz ve tanimadiginiz, kıyafetlerinizi değiştirip bu deneyiminizi bizimle paylasirsaniz, hem projenin blogunda, hem de sergi de sergiye dahil olabilirsiniz. Bunun icin kiyafetlerinizi degistirmeden önce ve sonra, en az iki fotografinizi ihtiyacimiz olacak. Bir de YOUYOUME deneyiminizi bize anlatan birer cümle. Fotograf cümleleriniz icin email adresi: ninel.cam@gmail.com